Sevgili Jiyong,
Üzgünüm, son birkaç gündür sana hiç yazamadım. Bu aralar çok
fazla film izliyorum da. Kendimi dünyadan soyutladım denebilir.
Dikkatimi ne çekti biliyor musun?
Son günlerde izlediğim her filmde Paris’in lafı geçti.
Birkaç film Paris’te geçiyordu. Bazılarında ise oyuncaların yolu Paris’ten
geçiyordu. Arkadaşlarımla konuşmalarımda bile Paris’ten bahsedildi. Sence de
ilginç değil mi?
Nedense sonbahar ya da kış zamanı görmek istiyorum Paris’i. Bilirsin.
Sonbaharda Eiffel’in tepesindeyken şapkanın uçup saçlarının savrulması kadar
iyisi yoktur. Bakarsın trençkotlu yakışıklı bir yabancı kaybettiğin şapkanı
sana getirmeye karar verir, kim bilir? :) Gerçi sen erkeksin ama ne demek
istediğimi anlamışsındır. Yani sonuçta, senin de atkın uçup gidebilir ve
trençkotlu güzel bir kız tarafından geri getirilebilir. ^^
Kışı ele alalım. :) Paris’e gitsem muhtemelen zilyonlarca fotoğraf
çekinirdim. Kışın fotoğraf çekmek harikadır. Üstelik çekeceğimiz yer alelade
bir yer de değil, Paris! Öyle güzel bir şehri karlar altında fotoğraflamak harika
olmaz mı? :)
Aslında gitmeyi istediğim çok şehir var. Sana yeri geldikçe
hepsinden bahsedeceğim. Şimdilik takıntılı şekilde düşlediğim tek şehir Paris. Ve
yine şimdilik hepsi hayal olarak kalıyor.
Ama hey!
Hayal kurmak için Paris’ten daha iyi bir yer
olabilir mi?
Sen gitmiştin değil mi oraya? Bana biraz anlatsana… :)
Sevgiler...
Prenses.
0 yorum:
Yorum Gönder